İmamlık mı Kur’an Kursu Öğreticiliği mi?

İmamlık mı Kur’an Kursu Öğreticiliği mi?

Bir Kur’an Kursu Öğreticisinin kendi kaleminden İmam-Hatiplik ile Kur’an Kursu Öğreticiliği arasında yaptığı mukayeseyi okuyucularımıza sunuyoruz. 

2011 yılından beri Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde din hizmetinde bulunuyorum. 2 yıl gibi kısa sayılabilecek bir süre müezzinlik yaptım; 6 yıldır da Kur’an kursu hocalığı yapıyorum. Bu yazıyı okuyanlar içersinde benden daha birikimli ve daha tecrübeli hatta benim yaşım kadar hocalığı olanlar da çıkacaktır. Fakat âcizâne, belki de haddim olmayarak, imamlık ve müezzinlik hizmetinde bulunup “acaba Kur’an kursu hocalığına mı geçsem?” diye düşünen hocalarımız için bazı hususları paylaşmak istiyorum.

Öncelikle şunu ifade etmem gerekir ki; her iki dînî hizmet grubu da birbirinden şerefli ve bir o kadar da vebâli yüksek alanlardır. Bu bakımdan her iki hizmet grubu da sadece dünyevî geçim kaynağı olarak görülmemelidir. Dolayısıyla “imamlıkta mı maaş daha iyi yoksa Kur’an kursu hocalığında mı?” gibi bir bakış açısıyla yola çıkanlar, ortaya koyacakları hizmet kalitesine dair de ipucu vermektedirler.

Kur’an kursu hizmeti, her ne kadar resmî olarak “memur” statüsünde olsa da -cami hizmeti gibi- dînî olarak bir “ibâdet” niteliğindedir. Bu bakımdan, çok ulvî ve şerefli bir hizmet alanıdır. Hele gencecik yavruların her geçen gün sizin vesilenizle yetiştiğini gördüğünüzde aldığınız o manevî haz, dünya ve dünyalıklardan daha üstündür. Daha dün harfleri dahi tanımayan çocuk, çok kısa bir sürede Kur’an’ı baştan sona ezberliyor ve ilerde İslâm’a, Kur’an’a ve vatana hizmet ediyor. İşte bu, anlatılamaz bir duygudur.

Fakat bu duyguyu yaşayabilmenin bedeli vardır. Zira Kur’an kursu hocalığı, sabır ister, emek ister, fedakarlık ister, samimiyet ister, ehliyet ister, ciddiyet ister. Hele gençliğin dört bir yandan ateş çemberiyle çevrili olduğu şu dönemde, gençliğe sahip çıkıp yetiştirmek maharet ister.

Kur’an kursu hocası, Kur’an hizmetini kendi nefsinden ve ailesinden daha öte görmelidir. Eşi ve çocukları da bu noktada anlayışlı olmalıdır. Fakat her hanım bu hususu anlayışla karşılayamayabilir. Buna da dikkat edilmelidir.

Kur’an kursu hocası, “benim günlük 5-6 saat derse girme zorunluluğum var” deyip de öğlen kurstan ayrılamaz. Talebenin başında durup yarın vereceği dersi talebeye yaptırmak durumundadır. Hocalık, “sadece” talebenin yaptığı hazır dersi sabahtan dinlemek değil, yarınki dersi talebeye yaptırmaktır. Bu bakımdan “Talebenin işi ne? Otursun yapsın. Ben yarın sabah gelir dinlerim” diyen kimse, kaliteli hafız yetiştiremez ve daha da kötüsü hafızlık yapabilecek pek çok gencin de “hocanın sınıfta yokluğundan kaynaklı başı boşluktan dolayı ders yapamaması” sebebiyle hafızlığı bırakmasına neden olacaktır.

Dolayısıyla fıtratı gereği sosyalliği seven ya da sürekli sağa-sola mevlit programlarına giden kimseler için Kur’an kursu hocalığı uygun değildir. Zira Kur’an kursu hocalığı, sabah-akşam, haftaiçi-haftasonu, yaz-kış demeden kursta ve talebenin başında bulunmayı gerektirmektedir.

Bunca saydığım ve daha da eklenebilecek pek çok hususu dikkate alıp, kendisini psikolojik ve sosyolojik olarak hazır gören kimseler Kur’an kursu hocalığına geçebilirler. Yoksa, “cemaatle uğraşmayayım”, “maddi olarak daha iyi”, “izinleri daha çok”, “daha rahat” gibi basit ve hizmet adamına yakışmayacak düşüncelerle hareket ederek Kur’an kursu hocalığına geçip “ümmetin gençlerinin” istikbâliyle oynamayı doğru da bulmam, dinen câiz de görmem.

Bu vesileyle, Kur’an hizmetine gönül vermiş hocalarımızdan vefât edenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara ise hayırlı, sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.

| Abdurrahman Yılmaz, Abdüsselam Kur’an Kursu Hafızlık Hocası

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ